17 Ocak 2012 / Mustafa Dokumacı
Yapacak bir işin olmadığında hayat çok sıkıcı, küçüklüğümden hatırlıyorum. O kadar sıkıcı ki, bütün bu işleri güçleri sırf canımız sıkılmasın diye uydurmuş olabiliriz. İnsanların maceralara ihtiyacı var ve en güzel maceraların içinde kesin yolculuk geçiyor. Çünkü her yolculuk başlı başına bir macera, özellikle toplu yapıldığında. İşte bu yüzden toplu taşımayı ve toplu taşıma araçlarını seviyorum. Otobüsleri, metroları, tramvayları, metrobüsleri ve vapurları. Taksileri ise hiç sevmiyorum, toplu olmamasından başka, araç olarak bildiğimiz arabaların kullanılması yüzünden sevmiyorum, çünkü arabaların çok kötü bir özelliği var, insanları ikiye ayırıyorlar, hem de çarpmadan. İkiden fazla arkadaş, bir arabaya doğru yürürken hep aynı gerginliği yaşıyorum: Birazdan ikiye ayrılacağız ve ne olduğumuz ortaya çıkacak.
Devamı... (0 yorum)
Etiketler: hayat, arkadaşlık, metrobüs, araba, taksi, üçüncü teker, insanlar, toplu taşıma
15 Kasım 2011 / Mustafa Dokumacı
Uzaklaşan siren sesleriyle uyanıyorum. İçeriden tuhaf sesler geliyor, kim o? Tanıdık birisi mi, yabancı mı? Hep gördüğüm ama umursamadıklarımdan mı, yoksa ulaşmaya çalışıp ulaşamadıklarımdan mı? Çok da gürültü çıkartmıyor aslında. Yatık duran yarısı dolu bir pet şişeyi kaldırıp bırakınca, salınmaya devam ederken çıkarttığı sesler gibi. Ya da deprem olup evlerin altında insanlar kalmış, sonra hiç ses çıkartmadan ölmüşler gibi.
Neden oluyor bunlar bilemiyorum. Bu sesler, sessizlikler; sesler neyse de sessizlikler. Ay var gökyüzünde, bulutlar ve ay. Askerde bitecek, tekrar yarım olmadan ben gideceğim diye her gece baktığım aynı ay sanırım. Bulutlar aynı değildir ama herhalde, onları çoktan içmişizdir. O zaman bulutlardan oluyor, hatayı değişen şeyde aramalıyız, ay aynı aysa. Kontrollü deney böyle olur.
Devamı... (1 yorum)
Etiketler: hayat, metrobüs, çağrışım, itfaiye arabası, hız tümseği, metro, taksim, şişhane, otogar, havaalanı
25 Ekim 2011 / Mustafa Dokumacı
Saddam’ın son savaş öncesi Nasr Suresi okuyuşunu izlediğimi bugün gibi hatırlıyorum. İngiliz ve Amerikan füzeleri inmeye başlamadan önce rasgele evlerin üzerine, “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman...” diye başlayan sureyi okuyordu televizyonda. Üstünden yıllar geçmedi, Amerikan askerleri Saddam’ı canlı olarak Şii örgütlenmenin eline teslim etti. Boynuna ilmeği dolayıp, oldukça da yüksekten yerçekimine bırakıverdiler. Bırakırken kalabalık “Allah en büyüktür” diye bağırıyordu. O da boşluğa düşerken, Allah’a ve peygamberine inandığını tekrar ediyordu.
Devamı... (1 yorum)
20 Eylül 2011 / Mustafa Dokumacı
Bil ki o ayakkabı giydikçe açılmayacak, şimdi vuruyorsa hep vuracak. Çok zorlarsan açılır belki ama o zaman da çok çirkin olur, bir şeye benzemez ki. Hayat ayakkabıların açılmasını beklemek için çok kısa ayrıca, git bir numara büyüğünü al. Yoksa büyüğü alma, kalsın, bir kez olsun iradeni kullan, kullanmaya kullanmaya köreltmişsin zaten.
Devamı... (1 yorum)
05 Eylül 2011 / Mustafa Dokumacı
“Kokladım gecelerce, bıraktığın eşya ve boş evi. Uzanamadı elim telefona, defalarca gidip geldim.”
Bu sözleri ilk kez, ya DAF ya Volvo, iki katlı bir otobüsün üst katında duydum. Radyodan Tarkan söylüyordu. Yıllar sonra hatırladığım bir kaç kelimeyle internetten buldum, adı İkimizin Yerine’ymiş. Şimdi ne zaman duysam, camdan babama baktığım o ana geri dönüyorum.
Ebeveyn kaybı objenin, çocuk kaybı projenin kaybıdır diyor Irvin Yalom, Aşkın Celladı kitabının bir yerinde. Tatlı küçüklük anılarımızı en iyi hatırlayan insanlar ailemizin büyükleridir, onları kaybettiğimiz zaman, onların hafızalarında yaşayan güzel günlerimizi, yani geçmişimizi kaybettiğimizi hissederiz. Geçmişi kaybetmek kuşkusuz üzücüdür, travmatik etkisini reddedemeyiz. Daha üzücü olansa geleceği, gelecekle ilgili hayallerimizi üstüne kurduğumuz çocuklarımızı kaybetmektir. Çocuklar, geleceğe dair projelerimizdir, kendi yaşamımıza sığmayan, kendi olamadığımız şeyleri olmaları için onları yetiştirir, bizi devam ettirmelerini, ölümsüzleştirmelerini bekleriz. Halbuki hiçbir insan bir başkasının projesi olarak yaşamak istemez. Özetle, çocuk ölümünü atlatmak, en başta yapılan yanlışı düzeltip, çocukların bağımsız bireyler olduklarını kabul etmekle başlar diyor.
Devamı... (1 yorum)
Etiketler: hayat, çocukluk, baba olmak, ilaç arabası, ekmek almak, objenin kaybı, projenin kaybı
Yeni Üye Kayıt | Şifremi Unuttum
ufukta gezinir durur gözlerim
mazide yaşarım dünü özlerim
sansüre takılmış bütün sözlerim
yarın da söylerim hiç değiştirmem